Dolar 32,5987
%0.38
Euro 34,8098
%0.22
Altın 2.617,030
%0.24
Bist-100 9.474,00
%-0.53

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

2 KERE DÜŞÜNMEK

Biraz şirin göstermek istedim içinde bulunduğumuz durumu, o kadar. Ateş üzerinde olması demek, toplumda biriken gazın, beklenenden erken patlaması anlamına gelebilir. Evet, olabilir. Yani, insanların kafası fena halde karışmış durumda. Aşı konusunda da, mülteciler konusunda da, ekonomik konularda da, hepsinde yani.                   

Aşı için randevu alıyorsunuz. Sonra, verilen saatte söylenen yere gidip, 1 doz aşı oluyorsunuz. Ama önce size bir kâğıt imzalatılıyor. O kâğıtta kabaca; “olduğunuz ya da olacağınız aşı neticesinde ortaya çıkabilecek bütün komplikasyonlarda veya olumsuz durumlarda, aşı firması ve devlet kurumlarının, hiçbir sorumluluğu yoktur.” Zannında bazı ibareler var. Yani kısaca, aşı sorumluluğu tamamen size ait. Sayın Cumhurbaşkanı, aşı da gönüllülük esastır demişti. Acaba durum öyle mi? Mesela, aşı olmayanların, haftada 2 kere PCR testi yaptırmak zorunda olmalarının, gönüllü olmanın bir cezası olduğunu düşünebilir miyiz? Zira, aşı olmuyorlarsa test olsunlar anlayışının mantıklı bir izahı yok. Tabi eğer, böyle bir yöntemle insanları aşı olmaya razı etmeye çalışmıyorlarsa… Niyet okumayalım, ama düşünmeyelim mi de? Mesela, aşı olanların covid virüsü kapma olasılığı yok mu? Var. Peki bulaştırma olasılığı yok mu? Var. O zaman herkes PCR testi yaptırmalı. Ben değil, mantık bunu söylüyor. Öte yandan da, çok yakın bir zamanda, bir dostum seyahatten döndü. Bindiği otobüste bir kişi covid pozitif çıkmış. Hemen telefon etmiş yetkililer. Uygulama çok güzel. Gerçekten çok güzel. Sizin hiç haberiniz olmayacakken, devlet yetkililerinin sizi uyarması, gerçekten harika. Sistem bu noktada güzel dizayn edilmiş. Ancak, gelgelelim, devamı çok ilginç. Bu dostum, acaba bende mi pozitifim, diye haklı olarak düşünerek PCR test merkezine gitmiş. Temaslı olduğu bilgisinin kendisine, il sağlık müdürlüğü ekiplerince bildirildiğini söylemiş. Görevli memur, herhangi bir hastalık belirtisi olup olmadığını sormuş. Arkadaşım, şu ana kadar bir belirti olmadığını söylemiş. Tahmini temastan 3 gün sonra oluyor bunlar. Görevli, belirti yoksa, test de yapamayacağını belirtmiş. Kendisine, eve gidip, karantina altında olması gerektiğini de salık vermiş. O da peki deyip, eve geri dönmüş. Şu an evden çıkmıyor. Ama teste gerek duyulmaması enteresan. Üstelik, arkadaşım şu ana kadar henüz aşı olmadı. Aşısız olduğunu da belirttiği halde test yapılmamış. Kriterlerin neye göre belirlenip uygulandığı konusunda, galiba kamu yetkilisi bazı kişilerin de kafası karışmış. Çok garip, gerçekten çok garip.

Thunun bir lafı var: “Bilim dediğin şey, bilim adamlarının söylediği şeydir!” Yani, aşı olmaktan yana olanların, aşı olmak istemeyenlere sorduğu bir soru var: “Bilime inanmıyor musunuz?” Elbette bilime inanıyoruz. Ama bilime… Bilim adamlarının tamamına değil. Demek istiyorum ki, aşıyı öneren kadar, önermeyen bilim adamları da mevcut. Hatta ve hatta, Bilim Kurulu üyesi Profesör Mehmet Ceyhan bile, pandeminin ilk dönemlerinde, aşı ile biten bir salgın yok bugüne kadar. Bilhassa son yüzyılda, demiş idi. Şimdi ne düşünüyor bilmiyorum. Ben, aşı olmak isteyenlerin olmasını, olmak istemeyenlerin de rahat bırakılmasını düşünen taraftayım. Çünkü rahat bırakılmıyorlar. Bugün duyduğum yeni bir söylenti de, PCR testinin bir süre sonra “Paralı” olacağı yönünde. Bu da bir çeşit “aşı olun” baskısı. Ekonomik baskı. Eğer doğruysa tabi. Fakat, bilim adamlarının bir kısmının farklı, diğerinin tam tersi açıklama, beyan ve görüşlerinin olması, bilim adamından ziyade, bilime zarar veriyor. Bu biraz da, bilim ile dini rasyonel bir zemine yatırarak bir şeyleri ispat etmeye benziyor. Yani, insan hata yapabilir. Bilim de insanın yaptığı bir şey. Ve hatalar da olabiliyor. Böylece, bilimin yanıldığı yerde, dine de zarar vermiş olunabiliyor. Biraz daha zaman lazım. Biraz daha zamana bırakmak lazım galiba bazı şeyleri. Elbette tekrardan kapanma olmasını kimse ama hiç kimse istemez. Bilhassa esnaflar ve aileleri. Haklılar da. Ama bunun aşı olmak ya da olmamakla ilişkilendirmek, topluma zarar verir. Bu noktada devletin, vatandaşlarının kararlarına saygı göstermesi ve her iki düşünceye de sahip olanlar için olabilecek en az yaptırımı uygulaması, mantıken en doğru olanıdır. Çünkü zaman ilerleyecek ve bu salgın dönemi ile alakalı olarak dünyadaki bir takım çıkar çevrelerinin çevirdikleri dolaplar, bir bir gün yüzüne çıkacak. Mahcup olmamak için iki kere düşünülmeli ve öyle kararlar alınmalı.

Hepinize sağlıklı günler dilerim.